Rekabet Kurulu, Dosya Sayısı : 2011-4-91 Karar Sayısı :
13-13/198-100 olan soruşturma dosyasından verdiği 08.03.2013 tarihli kararı
ile, 2011 yılı itibariyle aktif büyüklükleri yönünden sektörün %91,02 payına
sahip olan 12 Bankanın 21.08.2007-22.09.2011 tarihleri arasındaki dönemde
mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri konusunda aralarında uzlaşmak
suretiyle kartel oluşturduğunu ve bu suretle 4045 sayılı Rekabetin Korunması
Hakkında Kanununu ihlal ettiklerini tespit etmiş ve söz konusu bankalara idari
para cezaları kesmişti.
Rekabet Kurulu’nun kararına karşı Bankaların tamamı İdare
Mahkemesi nezdinde ayrı ayrı iptal davası açmışsa da iptal talepleri
reddedilmiş, bunun üzerine dosyalar temyiz incelemesi için Danıştay’a gitmişti.
Danıştay red kararlarını yerinde görerek onaylamıştı.
Bankalar da Danıştay’ın onama kararının düzeltilmesi
talebi ile Danıştay’a başvurmuştu.
Bu süreçte İstanbul 12. Tüketici Mahkemesi
2016/152 Esas ve 2017/192 Karar sayılı dosyasından verdiği 09.05.2017 tarihli
kararında bankaların
ihlale konu uygulamaları yönünden tüketici lehine olan ve son derece detaylı
anlattığı bir gerekçeli karar vermiştir. Kararda usule ilişkin olarak özellikle
Rekabet Kurulu kararının kesinleşmesinin
bekletici mesele yapılıp yapılmayacağına dair şu ifadeler yer almıştır: “….Yasa gereği zorunlu olarak bekletici
sorun yapılması gereken haller (AY m.152, UMK m. 18, m.19, İİK m.68/4)
kanunlarda açıkça gösterilmiş olup gerek Rekabetin Korunması Hakkında kanun,
gerek TTK ve gerekse Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun maddelerinin hiç bir yerinde Rekabet Kurumu’ nun
verdiği kurul kararının bekletici sorun yapılması gerektiği yönünde bir kanun
hükmü bulunmamaktadır. Şu halde
bekletici sorun yapılması yönündeki taleplerin kabul edilip edilmeyeceği
yönündeki karar Mahkememizin takdirindedir ………. Yüksek Yargıtay 11. ve 19.
Hukuk dairelerinin Rekabet Kurumuna başvuru yapılması gerektiği, veya başvuru
yapılmış ise bu kararın kesinleşmesinin bekletici
sorun yapılması gerektiği yönündeki kararları mahkememizce benimsenmemiştir. Aksine
kabul TTK.nun yukarıda belirtilen maddelerinin yok hükmünde olduğu anlamına
gelir. Oysa ki gerek yeni TTK gerekse 6502 sayılı TKHK 4054 Sayılı RKHK dan
sonra yürürlüğe girmiş olup haksız rekabeti yeni haliyle düzenlemişlerdir.
Çünkü yukarıda açıklandığı üzere RKHK (özel hukuka ilişkin hükümler içermekle
birlikte) daha ziyade rekabetin korunması konusunda idarenin görevlerini
açıklamaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki Yüksek Yargıtay 11. ve 19. Hukuk
Dairelerinin anılan görüşleri ile ilgili içtihatlar eski tarihli içtihatlardır
(1999-2005). Ayrıca haksız rekabetin tespiti yönünden adli yargıda bir tespit
davası açılması ve mahkemece konu incelenerek rekabetin ihlali yönünde bir
karar verilmesi halinde, kararı veren mahkeme tarafından idari yaptırımların
uygulanması bakımından Rekabet Kurumu Başkanlığına bilgi dahi verilmelidir. Yukarıda
açıklanan kanuni düzenlemeler dikkate alındığında açılan davada Rekabet
Kurulunun kararına karşı idari yargıda açılan iptal davası mahkememizce tüketicilerin mağduriyetleri de dikkate
alınarak ve gecikmiş adalet, adalet değildir düsturundan hareketle bekletici
sorun yapılmamıştır…….”
İstanbul 12. Tüketici Mahkemesi kararının esasa
dair gerekçesinde ise şu ifadeler yer almıştır; “…….Somut dosyada Rekabet Kurulu’
nun maddi vakalara ilişkin tespitleri önemlidir ve delil olarak mahkememizce
kabul edilmiştir. Rekabet Kurulu’
nun maddi vakıalara ilişkin tespitleri ve neticeleri: Rekabet Kurulu kararında
öncelikle incelenen konu belirlenmiş, bankaların nitelikleri, büyüklükleri vs.
konular irdelenmiştir. Mahkememizce Kurul Kararı’ nın 1-3, 13-20, 29, 33-36,
54-59 paragraflara özellikle mahkememizin görevi yönünden değerlendirilmiş ve
dikkate alınmış, mahkememizce kararın dayandığı delillerin bulunduğu
paragraflar özellikle incelenmiştir .……. Kurul kararının 106, 107, 108
paragrafları incelenmiş 112. paragrafındaki tablo özellikle dikkat çekici
bulunmuştur. 115,116, 119,120, paragraflarında faiz oranlarının ihlale katılan bankalar arasında önceden görüşülmesine
ilişkin tespitler yer almıştır. 122, 127, 130, 134 görülmüş 135 paragrafta
yapılan centilmenlik anlaşması denilen
anlaşmaya vurgu yapılmıştır. 137 paragrafta ticari krediler yönünden yapılan sözleşmeler, 151. paragrafta kamu bankalarının rekabeti bozucu anlaşmaya
katılım süreci açıklanmıştır. Rapordan
anlaşıldığı üzere öncelikle beş büyük banka yöneticisi bir araya gelmiş, ortak
hareket etmek yönünde karar almışlardır. Daha sonra bu toplantılara diğer yedi
banka katılmış olup üçü kamu bankasıdır. Banka yöneticilerinin görüşmeleri,
daha alt seviyede devam etmiş ve toplantılardan sonra bankalar birbirleriyle
uyumlu olarak faiz oranlarını belirlemiş ve benzer uygulamalarda bulunmuşlardır.
Hatta tüketici banka mudilerine gönderilen sms mesaj ücretlerinden dahi fayda
sağlanmak amacıyla, bu ücretlerin tespiti konusunda ortak karar gereği,
ücretlerin yükseltilmesi şeklinde uygulamalar yapılmıştır. 159,160, 166-187
paragraflar arasında kullandırılan krediler ile ilgili detaylı açıklamalar ile
uyumlu eylemlerin uygulandığı kredi türleri tablolarla ayrıntılı olarak
açıklanmıştır. Keza raporun sonraki bölümlerinde uyumlu eylemlerin
neticelerinden faiz oranlarına yansımalarından ayrıntılı olarak söz edilmektedir.
248 ve devamı paragraflarında kamu bankalarının rekabet ihlali yönünden
değerlendirilmeleri ile özellikle AB hukuku yönünden uygulamaları irdelenmiş, kamu bankaları aleyhine rekabet ihlali
yönünden karar verilip verilemeyeceği hususlarında açıklamalar yapılmıştır.
282. paragraf ve sonrasında beş bankanın sürece dahil olmaları incelenmiştir.
300. paragraftan sonra bankaların savunmaları incelenmiş 649. paragraftan sonra
ise idari para cezalarının uygulanması ve karar belirtilmiştir ……. Davalı banka ve diğer bankaların,
rekabeti bozucu eylemleri, centilmenlik anlaşması yapmış olmaları, ve bu durumu
uzun bir süreçte sürdürdükleri dikkate alındığında, eylemlerini münferit,
sadece belirli bankacılık işlemlerine hasrederek gerçekleştirmiş olmaları veya
bütün bankacılık işlemlerinde uygulayıp uygulamamaları önemli değildir. Zira
aslolan rekabetin hiç bir şekilde bozulmaması gereğidir. Rekabet
bozulduktan sonra bunun sadece belirli ürünlere ilişkin olup olmaması değil,
önemli olan güven kurumu olan bankalara
olan güvenin zedelenmesi sorunudur. Zira
bankalar, beş ortaklı anonim şirketler olmayıp özel izinle kurulan
şirketlerdir. Kanun koyucu bankacılık ile ilgili faaliyetleri düzenlerken,
tefeciliği suç saymış ve bankalarında buna bağlı olarak dürüstlük içerisinde
davranmalarını istemiştir ……. Bankaların
bir araya gelerek rekabeti bozucu anlaşmayı yaptıkları bu şekilde haksız fiil
olan eylemi gerçekleştirdikleri, davalı bankanın bu anlaşmaya uyarak davacıya
normalde uygulayabileceği faiz oranından daha fazla faiz uygulayarak, eylemi
somutlaştırdığı sabittir. Davalının
bu eylemi neticesinde davacı normalde ödeyeceğinden daha fazla faiz ödemiştir.
Davacının zararı bilirkişi raporu ile sabit olmuştur. Davalı banka rekabeti
bozucu anlaşmaya uyarak fazla faiz talep etmese idi, davacı da bu zarara
uğramayacaktı. Yapılan uygulama ile oluşan zarar arasında illiyet bağı olduğu
açıktır ……… Eylemin haksız fiile
dayanması nedeniyle bankanın temerrüdü için gerekli olan ihtar şartı
aranmamıştır ……… Rekabet Kurulu’ nun kararında gösterilen maddi vakıalar,
tazminat yönünden aranacak ilk şartın varlığını kabule yeterli bulunmuştur.
Alınan bilirkişi raporu ile de davacının zarara uğradığı belirlenmiştir. Bu
nedenle ŞARTLARI OLUŞTUĞUNDAN TAZMİNATA HÜKMEDİLMESİ GEREKTİĞİ KANAATİNE
VARILMIŞTIR ……… Ancak tazminat oranının belirlenmesinde VUK vergi
dairelerinin ilk ihlalde bir kat mükerrer ihlalde üç kat olarak ceza uygulaması
gibi, yine rekabet hukukunun doğum yeri olan ABD de uygulanan haksız rekabet
uygulamalarındaki izlenen yol dikkate alınarak, bankaların bilinen bu ilk ihlalleri yönünden, ekonomideki önemleri de
gözetilerek zararın bir katı oranında tazminata hükmedilmesinin yerinde olacağı
kanaatine varılmıştır …….”
İstanbul 12. Tüketici Mahkemesi bu kararı ile Rekabet
Kurulu kararının kesinleşmesini bekletici mesele yapmamış, bankaların rekabet
ihlallerine dair kurul kararındaki maddi tespitleri esas alarak tazminat
talebinin kabulü yönünde karar vermiştir.
Danıştay’dan Bozma Kararı
Bankaların karar düzeltme talebi ile Danıştay’a
başvurması üzerine Danıştay bu defa bankaların talebini yerinde görerek idari
para cezasının onanmasına dair yerel Mahkeme kararının bozulmasına
hükmetmiştir.
Danıştay’ın oyçokluğuyla verdiği 21.05.2019 tarihli bozma
kararında şu ifadeler yer almıştır; “….. davalı
idare tarafından Türkiye'de faaliyet gösteren 12 bankanın tamamının mevduat,
kredi, kredi kartı ve kamu mevduatı hizmetlerine ilişkin olarak tek bir çerçeve
anlaşma veya ortak plan dâhilinde belirli bir koordinasyon içerisinde hareket
ettiğinin ve ihlale katılan teşebbüslerin söz konusu çerçeve anlaşma veya ortak
plandan haberdar olduğunun yeterli
seviyede (makul şüphenin ötesinde ) bir ispat standardı ile ortaya
konulamadığı, bu hususlara ilişkin olarak dava konusu Kurul kararında yer
alan tespitlerin gerekli deliller ile desteklenmediği, dolayısıyla davalı idare tarafından eksik incelemeye dayalı olarak
işlem tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Nitekim, dava konusu Kurul kararının sonuç
kısmında soruşturmaya taraf olan 12 bankanın tamamının mevduat, kredi ve kredi
kartı hizmetleri alanında 4054 Sayılı
Kanun'un 4. maddesini ihlâl ettikleri sonucuna varılmış ise de; dosya
kapsamında yer alan bilgi ve belgeler incelediğinde, bazı bankaların sadece tek
bir hizmet yönünden ihlâle katıldığı (Örneğin, TEB sadece mevduat, HSBC ise
sadece kredi kartı hizmetine ilişkin ihlâle katılmıştır. ), bazı bankaların ise bazı hizmetler yönünden
hiçbir şekilde ihlâle katılmadığı (Örneğin, kamu bankalarının kredi
hizmetine ilişkin ihlâle katıldıklarına yönelik delil bulunmamaktadır. ), dolayısıyla 12 bankanın tamamının bütün
sektörlerdeki (mevduat, kredi, kredi kartı ve kamu mevduatı ) ihlâle katıldığından bahsedilemeyeceği
görülmekte olup, 12 bankanın
tamamının farklı sektörlere ilişkin olarak farklı bankalar arasında gerçekleşen
ihlâllerin tamamından sorumlu tutulmasında hukuka uygunluk bulunmamaktadır. Daha
açık bir ifade ile, soruşturmaya taraf olan 12 bankanın tek bir çerçeve anlaşma
veya ortak plan dâhilinde belirli bir koordinasyon içerisinde hareket ettiğinin
ortaya konulamadığı açık olan dava konusu uyuşmazlıkta, ilgili bankalar hakkında ihlâle dâhil oldukları
her bir hizmet yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerekirken, devam
eden tek bir ihlâl yaklaşımı kapsamında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka
uygunluk bulunmadığından, davanın
reddi yolundaki temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukukî isabet
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.…”
Sonuç olarak, Danıştay’ın verdiği bozma kararında, bazı
bankaların sadece tek bir hizmet yönünden ihlale katıldığı bazı bankaların ise
bazı hizmetler yönünden hiçbir ihlale katılmadığı, bu sebeple bankaların
tamamının tüm ihlallere katıldığından bahsedilemeyeceği, farklı sektörlere
ilişkin olarak farklı bankalar arasında gerçekleşen ihlallerin tamamından
sorumlu tutulmasının hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Bankaların İhlale Konu Uygulamaları Sebebiyle
Zarar Görenlerin Tazminat Hakları
Bu aşamada Rekabet Kurulu kararı halen kesinleşmemiş
olduğundan bankaların ihlale konu uygulamaları sebebiyle zarar gören kişilerin
bu aşamada tazminat taleplerinin ne şekilde değerlendirileceği ayrı bir
tartışma konusudur.
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 58.
maddesi “Rekabetin engellenmesi,
bozulması veya kısıtlanması sonucu bundan zarar görenler, ödedikleri bedelle,
rekabet sınırlanmasaydı ödemekte olacakları bedel arasındaki farkı zarar olarak
talep edebilirler… Ortaya çıkan zarar, tarafların anlaşması ya
da kararı veya ağır ihmalinin olduğu hallerden kaynaklanmaktaysa, hâkim, zarar
görenlerin talebi üzerine, uğranılan maddi zararın ya da zarara neden olanların
elde ettiği veya elde etmesi muhtemel olan kârların üç katı oranında tazminata
hükmedebilir….”
şeklindedir.
Madde hükmü gereğince bankaların ihlale konu uygulamaları
sebebiyle zarar gören kişiler uğranılan maddi zararın ya da zarara neden
olanların elde ettiği veya elde etmesi muhtemel olan kârların üç katı oranında tazminatı söz konusu
Bankalardan talep etme hakkına sahiptir.
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 58.
maddesinde ispat yükü düzenlenmiştir. Maddede “Zarar görenlerin, bir anlaşmanın varlığı ya da piyasada rekabetin
bozulduğu izlenimi veren, özellikle piyasaların fiilen paylaşılması, uzun
sayılacak bir süre piyasa fiyatında gözlenen kararlılık, fiyatın piyasada
faaliyet gösteren teşebbüslerce birbirine yakın aralıklarla artırıldığı gibi
kanıtları yargı organlarına sunmaları halinde, teşebbüslerin uyumlu eylem
içinde bulunmadıklarını ispatlama yükü davalılara geçer.
Rekabeti sınırlayıcı anlaşma, karar ve
uygulamaların varlığı her türlü delille ispatlanabilir.” şeklinde belirtilmiştir.
Söz konusu hüküm uyarınca rekabet ihlalinin varlığını kural
olarak davacının ispatlaması gerekmektedir. Ancak davacının piyasaların fiilen
paylaşılması, uzun sayılacak bir süre piyasa fiyatında gözlenen kararlılık,
fiyatın piyasada faaliyet gösteren teşebbüslerce birbirine yakın aralıklarla
artırıldığını gösterir kanıtları Mahkemeye sunması halinde ispat yükü davalı
tarafa geçecektir.
Danıştay’ın yukarıda yer verilen 21.05.2019 tarihli bozma
kararında Türkiye'de faaliyet gösteren 12
bankanın tamamının mevduat, kredi, kredi kartı ve kamu mevduatı hizmetlerine
ilişkin olarak tek bir çerçeve anlaşma veya ortak plan dâhilinde belirli bir
koordinasyon içerisinde hareket ettiğinin ve ihlale katılan teşebbüslerin söz
konusu çerçeve anlaşma veya ortak plandan haberdar olduğunun yeterli seviyede (makul şüphenin ötesinde)
bir ispat standardı ile ortaya konulamadığı tespiti yapılmıştır.
Hal böyleyken ihlale konu uygulamalar sebebiyle zarar
gören kişilerin bankalar aleyhine tazminat davası açmadan önce davalı bankanın
ihlale katılıp katılmadığı, hangi hizmet yönünden ihlale katıldığı, ihlalin
varlığını ispat edecek argümanların neler olduğu göz önüne alınmalıdır. Bu
hususta uzman bir hukukçudan görüş alınması ya da açılacak davanın bir avukat
aracılığıyla takip edilmesi hak kayıplarının önüne geçilmesi yönünden önem arz
etmektedir.